DİĞER
K24'te haftanın vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
“Seri penaltıların zalimce olduğu açık. Turnuva boyu sarf edilen emek, 'maç performansı' heder olmuş oluyor. Ama yine de bir olağanüstü hal uygulaması olarak penaltı çözümü, futbol anayasasına uygundur. O kalkık kaşlı futbol bilgeliğini hatırlayalım: 'Futbolun içinde bu da var.' Adı üstünde, penaltı=ceza.”
“Ataç’ın 'edebiyat teorisi'yle sistemli bir ilişkisi yoktur. Belirli bir edebiyat ekolüne bağlı kalmak yerine çoğunlukla sezgilerine, öznel yargılarına, zevklerine; okuduğu kitaplardan, dinlediği müziklerden oluşturduğu sanat 'telakki'sine güvenir. Kendi döneminin modalarına, sanat alanındaki egemen yargılara cesurca karşı çıkıp Divan Edebiyatı’nı, alaturka musikiyi Türk kültür hayatından aforoz edildikleri 1930’lu yıllarda sahiplenmiştir.”
"Ataol ve İsmet, Türkçe şiirin kendi dönemlerindeki belki en yoğun “ben anlatıcı”larıydı, giderek aynı zamanda toplumsal motifleri devreye sokma şampiyonu da oldular. İsmet göndergeye hep alışılmamış dolayımlar aradı, Ataol ise olabildiğince dolayımsızlığa, doğal dilin verdiği gerçeklik ve doğrudanlık izlenimine oynadı."
Uğur Yücel’in Neyzen Tevfik’i canlandırdığı “Hiç” adlı oyun dolayısıyla Neyzen Tevfik, Yusuf Atılgan, İlhami Algör, Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi, Ergüder Yoldaş, Siya Siyabend ve A'mâk-ı Hayâl...
"Festivaller ve konserler, ithal ettiğimiz romantizm baharatlı tüketim histerisi Sevgililer Günü gibi bazı neo-geleneklerin aksine, nedenlerini bilmemiz ve önemsememiz gereken ritüellerdendir. Düzen ve düzenliliğe karşı olma duygusu kısa bir süreliğine yaşanır, sonra herkes rutine döner ama orada yaşanan özgürlük hissi bir yaşandı mı unutulmaz."
"Bu topraklarda hâlâ ailenin kutsal olduğuna dair güçlü, yıkılmaz, adeta tabu olan bir inanç mevcut. Gelenek, görenek, töre, din, siyaset bağlamında aile dokunulmaz statüsünü hâlâ koruyor. İktidar her devir aileye sırtını yaslıyor. Oysa aile karmaşık, çapraşık ve ölümcül bir hikâye benim için."
"Tanır tanımaz anlamıştım farklı bir insan olduğunu. Hoca-öğrenci asimetrisini takmayan, kişisel zevkleri olan, iki cümleyle kocaman konulara hâkimiyetini belli eden, muhatabı kim olursa olsun nezaket ve saygıyla yaklaştığını belli eden biri vardı karşımda."
"Aydın hoca kendi kafasının işleyişine sizi de ortak ederdi, siz de sonuçtan memnun kalırdınız. Öncesinden daha açık zihinle yaşamaya devam ettiğinizi hissederdiniz. Bir sosyal bilimcide olması gerektiği kadar sorgulayıcı, eleştirel ve takipçiydi ama çok azında olduğu kuvvette bir sezgiye sahipti ve bilgiye dayanan sezgiye de hep güvenirdi, inanırdı."
"Bir akademisyen ve aydın olarak görüşlerini ifade etmek, toplumsal oluşmalar hakkında düşünceleri dile getirmek onun için pozisyonu gereği doğal ve olağandı. Aydın Uğur nispeten popüler alanda veya daha geniş bir çevrede kültür üstüne düşünen ve yazan birisi olarak belirmişse de, onları aşacak biçimde bir toplumsal bilimci olarak davranmıştır."
"Aydın Uğur’un evine misafir olduğum o gün, o günden sonra yazılmaya başlayacak alternatif biyografimin ilk günüydü. O yüzden, Aydın Uğur’un bendeki değeri fazlasıyla özneldir. Bir entelektüel olarak değeri ise fazlasıyla nesnel bir gerçekliktir, şahitliğime ihtiyacı yok. Belki çok fazla kitap üretmemiştir, evet, ama derlemesini Mete Tunçay’la birlikte yaptığı o devasa Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi bile tek başına bu değeri ispata yeterlidir."
"Aydın Uğur’un öyle ya da böyle temas ettiği, hayatını değiştirdiği pek çok insan var. Ben de bu insanlardan biriyim. Yıllara yayılan akademik hayatından ve uzun idarecilik geçmişinden bahsetmek bana düşmez, bu işi başkalarına bırakıyorum. Ben daha ziyade çalışmalarımı ve hayattaki duruşumu etkilemiş olan üç özelliğini öne çıkarmak istiyorum. İlki şu: Aydın Hoca için bilgi üretimi öncelikle kamusal bir hizmet anlamına gelir. İkinci özelliği: İnce işçilik! Üçüncüsü de bütüncül bakış..."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.